Karga Kervanı’nın yalnız arkadaşlarımın ve ailemin kitaplıklarını dolduracağını düşünüyordum

İlk romanının üçüncü baskısı çıkan Emine Sadkı gençlerin doğdukları yerleri kalabilecekleri yerler olarak görmediğini söylüyor.

15:14, 01.06.2024
Karga Kervanı’nın yalnız arkadaşlarımın ve ailemin kitaplıklarını dolduracağını düşünüyordum

Fotoğraf: Marina Çamurkova

Niye kervan ve bu kervan niye kargaların? Kargalar göç etmiyor, aslında hiçbir yere gitmiyor, yalnız havada uçup kışın tadını çıkarıyor.

Karga Kervanı, Abdüllatif Laabi’nin çok sevdiğim Bu Asrın Çocuğuyum şiirinin son satırları olan “Delilerin kervanını bekliyorum” şiiriyle kapanıyor ve özetleniyor.

Deliler Kervanı başlık olamadı. Karga Kervanı ile hem öyküye, hem kahramanlarıma yön bulmaya çalıştım.

Kargaları, bölgeleri olan, aşağıya yukarıya hareket eden ve de bu dünya ile öteki dünya arasında uçabilen mitoloojik betimlemeler olarak hayal edersek kitaptaki karakterlerin halini de bu dikey düzlemde bulabiliriz.

Kervanı ise durmadan yolculuk eden, ileriye geriye hareket eden, mallar, yani yiyecekler, giyimler, dil, inançlar vs. farklı kültürler verip alan ve onların ticaretini yapan bir şey olarak hayal edebiliriz. Bu hareketin yatay düzleminde Bulgaristan topraklarında yaşayan insaları getiren tarihi çizgiyi takip edebiliriz.

Demek istediğim, kitabın başlığında tüm yönde, yukarıya aşağıya, ileriye geriye yolculuklar var. Ve sonra ters yönde. Bir öykünün yalnız bu şekilde - bir edebi yazı için mümkün olduğu kadarıyla - birleşik ve tam olabileceğini düşünüyorum.

Roman yazarı nasıl olunuyor? Bu kariyerde belli bir sıra yok mu – önce şiir, sonra hikaye ve en sonunda roman?

Roman yazarı değilim. Tek bir kitap yazdım ve belki de bu kitapla şansım yaver gitti. Ayrıca edebiyatta kariyer yapanların sayısı az. Bulgaristan’da piyasa çok küçük, devlet ise tercümanların gelişmesine, desteklenmesine ve finanse edilmesine bilinçli çaba sarfetmiyor.

Sanat hayatımı sırlamak gerekirse, evet ilk başlarda İsperihli şair ve edebiyat öğretmeni İrina Petrova’nın Etnisiteler Közleri Edebiyat Kulübü’nde “şiirler” yazdım. 8-9 yaşlarındaydım, şiirlerim ise naifti.

İlk köpeğim Foksi, ki onunla aynı tarihte dünyaya gelmişiz, vefat edince öyküler yazmaya başladım, hiç de fena değildiler, belli ki büyük bir kayıp yaşamışım.
Veliko Tırnovo’daki Humaniter Lise’de bir çok gazetecilik yazıları yazdım, medyalarda staj yaptım ve çalıştım.

Sanırım bu kadar çok yazı üzerinde çalışmak daha büyük öyküyü, ilk romanı getirdi.

Romanınızın üçüncü baskısı çıktı. Bu denli bir başarı bekliyor muydunuz?

Gelişmeleri hala idrak edemiyorum. Bu bir başarı mı, yoksa daha çok sorumluluk ve benden daha fazlasının beklentisi mi... Yükü büyük. Bilemiyorum.
Karga Kervanı’nın yalnız arkadaşlarımın ve ailemin kitaplıklarını dolduracağını düşünüyordum. Bemin içinse Boyan Penev üniversiteliler edebiyat yarışmasını kazandığı için birşeyler yazan 24 yaşındaki Emine’nin “geçmişten bir mektubu” olacaktı.

Sosyalizm döneminde yaşamdınız, ancak bu dönemi araştırmışsınız. Sosyalizme özlem oluştu mu sizde?

Zalim dönem ve rejimlere özlem algılarım yok. Son yıllarda yapılan bir çok bilimsel araştırmalar, tarihi travmalar da dahil büyük travmaların insanın DNA’sını değiştirebileceğini ve bunu gelecek nesillere tehlike kodu olarak aktarabileceğini gösteriyor.

Benim için 89 öncesi, o veya bu şekilde bizim devletçiliğimizde de devam eden bir tehlikedir.

Romanda küçük kasabaların hüzünlü olduğunu söylüyorsunuz. Niye? Yaşadığımız dünya küresel ve artık günlerimiz o şarkıda söylendiği gibi “birinci programla” son bulmuyor.

Küçük kasabalarda artık bu şarkıyı bile söyleyecek kimse yok. Yok.

Köylerden, kasabalardan ve hatta büyük şehirlerden insanlar artık yok. Gurbetteler. Ve bu gitmeler, kökenlerini terk etmeler yerel idareciler için verilebilecek en isabetli nottur.

İnsanlar, idari devlet ve belediye makamlarına boyun eğmek ve onlara bağımlı olmaktansa gurbette yaşayıp çalışmayi tercih ettiğiklerini net bir şekilde gösteriyorlar. Geçenlerde İsperih’te çalışan son foto da kepenk kapattı. Ayakkabı tamircisi çoktan yok. İnsanların bir yerde toplanabildiği tek yer olan Cuma pazarını da kapatmak istiyorlar. İkinci asrına ayak başmış bir pazardan söz ediyoruz. Belki de bu kasabanın tek geleneği.

Çocukların, yeteneklerini ve doğdukları yerleri geliştirebilecekleri gençlik merkezlerinin olmamasına canım yanıyor. Gençler, doğdukları yerleri kalabilecekleri yerler olarak görmüyorlar. Ve ben onları anlayabiliyorum.

Malesef, ortak geleceğimizin bağlı olduğu kişiler çok, ancak zamanın akışını hesaplayıp kendi cebinden fazlası için çalışabilenlerin sayısı az.

Doğup büyüdüğün yerden bir kere çıkınca dönsen dahi artık oralı olunamadığını söylüyorsunuz. Bu kadar çok “geziler” ve gurbeçilikten sonra Deliormanlı kaldı mı?

Bir yerin gelişmesi iyi eğitim sistemi, kültür ve sağlık hizmetlerine erişim, ekonomik ortam ve altyapıya bağlıdır. Deliorman’daki birçok köy ve kasabanın bölgesel kalkınma göstergeleri yıllardan beri çok düşük. Bu böyle olmaya devan edecek, çünkü idaredeki uzmanlık seviyesi utanç verici seviyede düşük, yöneticiler ise ne derinleşen nufüs sorunlarını görebiliyor ne de bu sorunlar üzerinde çalılşabilecek algılara sahipler. Hüzün etrafımızdaki dünyayı koza gibi sarmış ve sanki hiç kimsenin idarenin yüzsüzlüğüyle mücadele edecek gücü yok.

Türkçe yazıyor musuınuz? Romanı Türkiye’de yayımlama planlarınız var mı?

Maalesef Türkçe yazmıyorum. Türkçemi bir direnç sırasında kaybettim. Uzun zaman Türkçenin ve Türk kültürünün kendi için kapanmak ve bir idareye ve ataerkilliğe boyun eğmekle ilgili olduğunu düşünüyordum.

Şimdi Türkçeyi özlüyorum, bundan dolayı çok Türkçe müzik dinleyerek telafi etmeye çalışıyorum. Dedem, çocukken gidip bana ilginç bile gelmeyen sarışın, Alman elbise modelleriyle dolu o kalın Neckermann dergisini karıştırdığım terzi dükkanında Türkçe radyo dinliyordu. Atölyeye sırf dedemle birlikte olmak için gidiyordum. Ve Türkçe müzik dinlemek için.

Türkiye’de yayımlama konusuna gelince, bu beni çok mutlu eder, çünkü orada insanların ne denli saygıyla kitap okuduğunu biliyorum. Ayrıca güncel Türk yazar ve okurları da bana enteresan geliyor.

Türkiye’den hangi yazarları takip ediyorsunuz? Bulgaristanlı Türk yazarları okuyor musunuz?

Orhan Pamuk en sevdiğim yazarlardan biridir. Fatih Akın’ı da yazar ve yönetmen olarak beğeniyorum. Sabahattin Ali’yi de.

Bizimkilerden – Aziz Taş, Mehmet Karahüseyinov, Murat Murat, Hüseyin Mevsim. Yakında Osman Kılıç’in Kader Kurbanı kitabını okudum ve çok beğendim, çünkü Bulgaristan’daki Türk halkı üzerine uygulanan ve Yeniden Doğuş Süreci sırasında doruk noktaya ulaşan tarihsel intikamcılık ile kolayca savunabileceğimiz asimilasyon kültür süreçleri konusunda daha geniş bir tarihi çerçeve verdi bana.

Şu anda neler yapıyorsunuz? Yeni romanınız ne zaman çıkacak?

Şu anda daha fazla makalaler yazıyorum. Toest adlı internet medyasında Almanya’da Türk gurbetçilerin müziğini konu aldığım bir yazı dizisi yayınlandı, ki ben bu müzikle gurur duyuyorum, çünkü orada sevdiğim modern Türk müziğini dinleyebilirsiniz, Barış Manço, Erkin Koray ve Cem Karaca gibi eski sanaçıları da dinleyebilirsiniz.

Yeni roman konusunda, sanki birşeyler başladı gibi. Bakalım.

İzzet İsmailov

Пишете ни
x

Сигнализирайте нередност

и/или

Разрешени формати: (jpg, jpeg, png). Максимален размер на файла (25 MB). Можете да качите максимум 5 файла.

** Тези полета не са задължителни.

captcha Натиснете върху картинката, за да смените генерирания код.
Трябва задължително да въведете кода от картинката
< Назад